2 Aralık 2010 Perşembe

İnsanlar gider...

Size bu gün farklı bir insan olmanın sonuçlarını bir gözlemci olarak aktarmak istiyorum.
Tanıdığım en farklı insanı -düşünceleri olsun hal ve hareketleri olsun- size anlatacağım. Onun haksızlığa uğradığını düşünüyorum.
Çevresine göre farklı olan fakat kendi içindeki farklılıkları bastırmaya çalışan bir yere gelmişti gele gele. Çok mutluydu ilk başta onun duygularını paylaşabileceği bir yere geldiğini düşünüyordu. Mükemmel ilişkiler kurmak niyetindeydi belki de. Bu güne kadar hiç böyle bir yere gelmemişti : Farklı olanların toplandığı bir yer . Fakat daha sonra fark etti ki ezmek için yarış yapan insanların farkla alakası yokmuş ,insan her yerde insanmış . Onu ezmeye çalıştıklarını fark edince hayal kırıklığına uğradı .Birkaç kişi haricinde onu anlayan kimse yoktu o kalabalıkta. Daha önce de ezmeye çalışanlar olmuştu onu ama hiç bir seferinde bu kadar üzülmemişti . Çünkü onu ezmeye çalışanlar aslında ezilenlerdi . Düşüncelerine aykırıydı bu , bu güne kadar öğrendiği her şeye tersti. "Ezilen hak arar ezmez."i bilirdi o -en azından o öyleydi- . Tartıştı , kavga etti en sonunda patladı ve terk etti .
O gitti ama onun hakkında konuşulanlar devam etti. Hala onun kötü olduğuna ikna etmeye çalıştı bazıları . Fakat düşünceleriyle 3-4 kişiyi bile olsa etkilemişti artık yapacak bir şey yoktu. Haliyle o etkilenenler ondan daha fazla yararlanmak istediler. Onlar idollerini bulmuşlardı .
Etkilenenlerden biri de bendim bu yazıyı yazmamın nedeni de bu etki . Bundan hiç rahatsız değilim . Okuduğum en güzel kitabı öneren de oydu en güzel bilgiyi veren de .
Gidişine çok üzülenlerin dediği gibi:
"İnsanlar gider , düşünceleri kalır ."

1 Aralık 2010 Çarşamba

Gençler İsyanda

Son günlerde gündemde olan Haydarpaşa Garı'nın yanması hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Daha doğrusu gösterilen tepkiler hakkında. 
Haydarpaşa yandığında Okan Bayülgen dahil tepki gösterdi. Haydarpaşa'dan otel yapılacağını daha önce bilmeyen herkes o gün öğrendi . Peki bir şey sormak istiyorum ; "Haydarpaşay'ı yakalım sonra otel yaparız, yandı deriz." diyen hükumet, mimarlar ya da her kimse , bu kadar gündeme geleceğini düşünememişler mi ? Sessiz sakin orayı yıkmak varken neden yakıp bu kadar tepki topladılar? 
Sakın yanlış anlamayın tepki gösterenlerden biri de benim . Haydarpaşa'nın tarihi önemi ve mimari güzelliğini vapurla Kadıköy'e geçerken, her seferinde vurgulamaktan sıkılmam. Fakat bunun altındaki olayı görmek ya da bilmek isterim . Kafamdaki soruların yanıtını almak istiyorum . 
Dün Kadıköy'e geçerken gördüm halini berbat olmuş . Camları parçalanmış, Çatısı tamamen yanmış zaten. 
Bir şeyi daha fark ettim . Kimse görmediği bir şeye tepki vermiyormuş. Bu güne kadar "Aman ! Çok fazla kuruyorsun kafanda." diyen herkes başladı Haydarpaşa için yürüyüşlere . Benim tek isteğim biraz daha duyarlı olmanız . Her konuda, sadece binalar değil yanan .

True Blood

Aslında bir vampir dizisi . Fakat "tvaylayt" gibi filmlerden farklı bir anlatım içeriyor. Daha sert ve daha +18 . Nasıl derseniz daha çok cinsel içerikli sahnelerle desteklenmiş durumda fakat bunun izleyiciyi rahatsız ettiğini düşünmüyorum . 
Diziyi izlemeye başlamam arkadaş tavsiyesiyle oldu ve 3 sezondur izlemekteyim . Benim ilgimi çeken aslında dizinin konusu değil müzikleriydi . 3. sezonun ilk bölümünde Beck çalınca suratımdaki ifadeyi görmeliydiniz. 
Konu vampirlerin insanlar arasında yaşamaya başlaması aslında . Barlara saklanmadan girmeleri , insanlarla ilişki yaşıyabilmeleri ve evlenebilmeleri kısaca normal insanlar gibi yaşamaya başlamalarını anlatıyor dizi . Fakat şu gerçek var ki vampirler insan kanıyla besleniyor . Eger bir vampiri insan seviyesinde değerlendirdiğiniz zaman yaptığı bir suç oluyor. Bunun için "True Blood" markalı bir içecek üretiliyor , sentetik kan. Bu vampirlerin besin ihtiyacını karşılayabiliyor fakat tadı hiç onların istedikleri gibi değil . Bu sırada insanlar vampir kanının uyuşturucu etkiye sahip olduklarını öğreniyorlar ve bunun ticareti başlıyor. 
Dizinin ilk sezonunda Bill ve Sookie isimli iki başrolü tanıyoruz onların aşklarına şahit oluyoruz .Sookie bir telepat insanların düşüncelerini okuyabiliyor, Bill ise vampir.  İlk sezonda sex sahneleri diğer sezonlara göre nispeten daha fazla. 
İlk sezondaki düşman vampir kanı yani "V" satıcıları . 
2. sezonda vampirler dışında başka "yaratıklar"ın olduğunu görüyoruz bu seferki düşman Maryann isimli bir kadın ama aslında o da bir yaratık . Aynı zamanda Sookie2nin kardeşi Jason'un dertleriyle ugraşıyorlar. Ve benim dizideki en sevdiğim karakter ve bana göre erken veda etmiş olan Godric en eski vampirlerden ve 2. sezonda en sevdiğim repliği söylüyor . Kiliseyi arkalarına alıp vampir öldüren bir örgüt İsa'dan bahsedince. 
"Ben İsa'yı gördüm öyle biri değildi." diyor. 
3. sezonda ise Bill'in aşkından biraz şüphe duyuyoruz . 3. sezondaki düşman kurtadamlar ve  onları kontrol eden vampir majeste . Bill kaçırılıyor ve Sookie onun peşinden gidiyor . Bu sırada Sookie'nin kanının vampirlerin gün ışığına çıkmalarında yardımcı olduğunu öğreniyoruz. Sookie'nin ne olduğunu öğreniyoruz. Ve Eric yani yaşadıkları yerin vampir başkanı sayabileceğimiz adamın geçmişini öğreniyoruz. 
Yazımı bitirirken Jace Everett'ın şarkısından alıntı yapmak istiyorum . 
"When you came in the air went out. 
And every shadow filled up with doubt.
I dont know who you think you are
But before the night is through.
I wanna do bad things with you."

Blogun ilk yazısı

Öncelikle selamlar. 
Blogu açma sebebim sadece özentilik , arkadaşımın blogunu görüp benim de olmalı dememdir.  Fakat arkadaşlarımla paylaşmak istediklerimi internet ortamında yayınlama isteğim hep vardı ama . 
Blogda neler payaşacağımı zaman belirleyecek . Şu sıralar üzerine konuşabileceğim tek şey üniversite sınavları. Lise son sınıfı öğrencisi olmamdan kaynaklanan bu durum üzerimde büyük bir baskıya sebep oluyor . Ailemin de bu baskıyı azaltmaya yönelik çabalarının olmadığının garantisini verebilirim . 
Peki nedir bu sınav?
Ygs ve lys olarak geçen seneden beri ayrılan üniversite sınavının amacı öğrencileri "zeka" seviyelerine göre üniversitelere ve bölümlere ayırmak . Ne kadar "zeka" ölçtüğünün tartışmasını yapmaya gerek olduğunu düşünmüyorum . Öğrenci yeteneklerinin bir sınava bağlı olduğunu da düşünmemekteyim . 
Bu sınav nasıl uygulanıyor ?
Ygs denilen ilk sınav bu sene 27 Mart 2011 tarihinde yapılacak . Bu sınavda 40 türkçe , 40 matematik , 40 sosyal  bilgiler ve 40 tane fen sorusu olacak. Bu sınava üniversiteye girmek isteyen bütün öğrenciler katılmak zorundalar . Bu sınavda belirlenen baraj puanı geçenler  lys' ye girmeye hak kazanacaklar. Lys , 5 sınavdan oluşmakta ;
Lys-1 : sayısal öğrencileri için fen sorularının bulunduğu sınav , lys-2 : Sayısal ve eşit ağırlık öğrencileri için matematik ve geometri  sorularının bulunduğu sınav  , lys-3 : eşit ağırlık ve sözel öğrencileri için türkçe dil ve edebiyat ve coğrafya sorularının bulunduğu sınav , lys-4 sözel öğrencileri için coğrafya , tarih  ve felsefe grubu sorularının bulunduğu sınav , lys-5 ise dil öğrencileri için ingilizce sınavı . 
Bu sınavların öğrencilere etkilerin nelerdir ?
Ben son sınıf öğrencisi olarak söylemeliyim ki hayatımın 1 senesi stres dolu geçiyor . Bu benim sağlığıma da pek faydalı değil . Vitaminlerle ayakta durabilen öğrenciler ne kadar verimli ve sağlıklı olabilir dersiniz ? 
Hayattan kopmam bekleniyor ama bir senemi heba etmek istemiyorum . 
Ha bir de şu aile baskıları ve bölüm seçimlerindeki etkileri var .Çoğu öğrencini ailelerinin isteği üzerine hedeflerini belirlemiş durumdalar . Bu durumsa benim en çok canımı sıkan şeylerden biri . Özgürlükten bahsetmemiz için önce bu sorunu çözmemiz lazım. 
Bu kadar yerdikten sonra bu sınavlara alternatif  bir çözüm önerisi sunmam gerekir tabi. Bence her bölüm yetenek sınavıyla almalı üniversitelere  . Mesela işletme fakültesi için bir mülakat olabilir ama sözlü kağıt üzerinde değil . Ya da reklamcılık için reklam önerileri sunulması istensin öğrencilerden bence bu daha faydalı olabilir. 
İçimi döktükten sonra bu yazıma son vermek istiyorum okuduğunuz için teşekkür ederim .